Kate filminin konusu yorumları ve analizleri…
Cedric Nicolas-Troyan’ın yönetmenliğini yaptığı yoğun aksiyon filmi Kate, geçtiğimiz günlerde izleyicisiyle buluştu. Henüz ilk sahneden bütün olayların arkasında bu adam var dediğim ve ardından hemen haklılığımın kanıtlandığı film hakkındaki ilk izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu Japonya’nın havasından mı suyundan mı bilemiyorum ama o ülkede çekilen her film kasvetli oluyor. Orada film çekmek için giden insanlara ilk şart olarak şunu mu koşuyorlar?
‘Aydınlık sahneler yasak dolayısıyla sadece az ışıkla çekim yapabilirsiniz.’
Gün ışığında izlenecek bir film değil öncelikle bunu söylemek istiyorum, mümkünse karanlıkta oturun filmin başına.
Gelelim Kate Filminin Konusuna
Küçük yaşından itibaren katil olmak için yetiştirilmiş; yetenekli, akıllı ve başarısızlık nedir bilmeyen bir suikastçının, Japonya’daki son işinde zehirlenmesiyle başlıyor film. Son işinde öldürdüğü adam ise Japonya’nın en güçlü ailesinin lideri Kjima’nın kardeşidir. Kate zehirlendiğini; Kijima’yı öldürmek için gittiğinde anlar ardından ilk defa bir görevi tamamlayamadan kaçmak zorunda kalır. Vücudundaki zehrin bir tedavisi yoktur ve 24 saat içerisinde ölecektir. Bir günden az zamanı kalan Kate’nin son bir görevi vardır artık; o da katilini bulup öldürmek, fakat işler istediği gibi gitmez. Peşine düştüğü adamın yeğenini kaçırdığında, kendini istemsizce kızı korurken bulur. Son gününde doğru ile yanlış arasında sıkışıp kalırken; peşine düştüğü güçlü ailenin iç hesaplaşmasına tanıklık eder ve kızın bu hesaplaşmadan zarar görmemesi için elinden geleni yapar çünkü bu katilin tek bir kuralı vardır.
Çocuklar asla zarar görmemeli…

Film beklentiyi karşıladı mı?
Başrollerde olan Mary Elizabeth Winstead, Kate karakterini tüm benliğiyle hissettiriyordu kesinlikle. Bazı sahnelerde abartılı oyunculuk sergilese de onun başrolde olması hoşuma gitti açıkçası. Kendisini ilk olarak İkizeler Projesi adlı bir aksiyon filminde izleme fırsatı bulmuştum ve orada ki rolünde de oldukça başarılıydı. Kate Filminin en rahatsız olduğum yerlerinden bir tanesi ise görselliğiydi. O kadar kasvetli ve karanlık mekanlarda çekilmişti ki film, dc filmlerini hatırlattı bana. Filmi izleyen hiçbir yabancı, Japonya’ya turist olarak gelmek istemez kesinlikle . Yönetmen sağolsun bunun için elinden geleni yapmış.
Müzikleri ise, birkaç yerde çok yoğun olmasına rağmen sahneleri bozacak kadar rahatsız edici değildi. Kijima’nın yeğeni olan genç kızın ; ergen tripleri ve dengesiz tavırları senaryodaki en büyük aksaklıktı diyebilirim. Kızın babası gözleri önünde öldürülüyor ve kız günler sonra bir gece kulübünde eğlenirken ortaya çıkıyor. Mantık hatalarının filmin yakasını bırakmadığı yerlerden bir tanesi de aile liderinin davranışlarıydı. Adam suikaste uğramış ardından yeğenini tek başına bırakıp aile evinde kafa dinlemeye gitmiş. Kate’nin film boyunca bam bam limon yok mu diye sorması da gereksiz ayrıntılardı. Sonunda içti de rahatladık hepimiz.
Film hakkında izlenimlerim bu kadardı son olarak filmde Japon bir adamın batılılar hakkında söylediği bir sözü paylaşmak istiyorum sizinle.
“Onlar hiçbir şey kalmayana dek durmadan alırlar. Alamadıkları kültürleri silip süpürüp posasını dünyanın üzerine boşaltırlar. “
Doğru söze ne denir. Japonya gibi geleneklerine ve kültürlerine namus gözüyle bakan bir ülkenin batılılara bakış açısı, bu kadar kısa ve net anlatılamazdı.