Kaynağını geçmişten alan bir Kore dizisi daha It’s Okay to Not Be Okay. Koreliler seviyor bu tür konuları. Yaptıkları zaman da çok iyi yapıyorlar. Yapamadıklarında da hiç. Fakat bu dizi olmuş. Kore yapımlarının en sevdiğim yanı da hikâyeyi sıkmadan tamamlıyorlar çoğu zaman. Bizler gibi sezonlar boyu yol almak yerine ana hikâyeyi iz bırakacak şekilde işleyip kenara çekiliyorlar. Genellikle bunu 16 bölümlük diziler halinde işleseler de bazı yapımları özellikle tarihi diziler uzun olabiliyor. Tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki onlar bile bizim uzun dizilerimizin yanında mini kalıyor.

Gelelim 2020 yılında yayınlanan It’s Okay to Not Be Okay dizisinin konusuna. Dizi, psikiyatri kliniğinde hasta bakıcılık yapan Moon Gong Tea ile ünlü bir çocuk kitabı yazarı Go Mun Young’un etrafında dönmektedir. Moon Gong Tea, küçük yaştan beri otizmli abisine bakmak zorunda kalan ona kendini adamış bir adamdır. Naifliği ve sakinliği zor olan hayatını daha da zorlaştırır ona. Kendi hayatından çok abisini düşündüğünden her sene başka yerlere göç ederler. Nedeni ise abisinin çocukluktan gelen kelebek korkusu. Kelebeklerin onu öldüreceğini düşünür. Yıllarca kaçarlar kelebeğin olmadığı yerlere.
Goo Mun Young ise bencil, insanlarla geçinemeyen ve istediği her şeyi elde edene kadar peşine düşün bir kadındır. Bu kadın bir gün bu iki kardeşin hayatlarına girer çünkü Moon Gang Tea’yı ister Goo Mun Young ve onun peşine küçük bir kasabaya, karanlık çocukluğunun geçtiği yere geri döner. Go Mun Young’un bu sefer istediği şey onu yok saydığı geçmişinin çukuruna sürükleyecektir.
İt’s Okay to Not Be Okay Dizisini İzlemek İçin Üç Sebep…

Senaryo: Basit gibi görünen bir hikâyeden kocaman bir dünya yaratmak her kalemin harcı değildir. Bu konuda ilk alkışım senariste olacak. Bölüm geçişleri ve her bölümün ayrı bir hikayesinin olması; üstelik bu hikayenin bir masal kitabıyla özleştirilmesi detayı güzeldi. Bölümler, başrol oyuncusu kızımızın yazdığı masallardan alıntı yapılarak ilerliyor.

Oyuncular: Bir yapımın ilk taşı senaryodur. İyi bir senaryoda kötü oyunculara dahi tolerans gösterilebilir. Bu dizi de o toleransı göstermenize gerek kalmıyor. Oyunculuklar hakkını vermişler kalemin. Başrol oyuncusu kız ve erkeği pek beğenmem normalde fakat onlar bile gözüme batmadı. Bir parantez açmadan edemeyeceğim. Erkek başrol çok fazla donuktu. Mimik hareketlerini neredeyse hiç göremedim. Karakterinden dolayı demek isterim ama diyemiyorum. Ağlama sahnelerinde ben daha gerçekçi ağlarım herhalde diye geçirmedim değil içimden. Parantezlerin ardı arkası kesilmiyor demeyin ama bir alkış da otizmli abiyi oynayan oyuncuya. Adam oynamamış resmen otizmli olmuş. Öyle sempatik öyle gerçekçi oynuyor ki diziyi izlerken onun repliklerini tekrarlayıp duruyorsunuz içinizden. İt’s Okay to Not Be Okay dizisine çok şey katmış oyuncu.

Mekan Seçimi: İt’s Okay to Not Be Okay dizisini diğer yapımlardan ayıran en önemli özelliği; bana göre mekanların seçimi. Başrol kızın kaldığı şato, akıl hastanesinin manzarası, abi kardeşin kaldığı evin terası… özenle seçilmiş. Hatta içimden bu mekanlara göre bir hikâye yazılmış diyerek geçirmedim desem yalan olur. Son bir notta başrol kızımızın giyim tarzına. Gözlerim doydu vallahi…

Dizi Beklentiyi Karşıladı Mı?
Hayır… İt’s Okay to Not Be Okay benim beklentimi karşılamadı. Ben bu yapımı 1 yıl sonra izledim çünkü tanıtım yazısı çok basitti. Başrol oyuncuları da benim takip ettiğim insanlar değildi. Tesadüf eseri başlamamın ardından diziye ilk iki bölüm neredeyse kapatacaktım. Ardından dizi öyle akmaya başladı ki bırakamadım ve benim Netflix dizi önerileri listeme girdi. Benim beklentimin çok çok üstünde çıktı. Sadece bir bakıp çıkarım demiştim aslında. Baktım ama çıkamadım. İlk iki bölümün dağınıklığından başka dizide eleştireceğim hiçbir şey yok. Sonrasında zaten kendini fazlasıyla affettiriyor. Başrol kızın annesi çok korkunçtu. Allah kimseye öyle anne vermesin. Vallahi kadın doğum kontrol şartın vücut bulmuş hali gibiydi. Domino taşı gibi tek bir hareketiyle bir çok insanın hayatını yıkıp geçti kadın.
